run 1
f. (ran, run, --ning) 1. koşmak: He can run very fast. Çok hızlı koşabilir. 2. işlemek, çalışmak; işletmek, çalıştırmak: Who is running this machine? Bu makineyi kim işletiyor? 3. uzanmak, gitmek: The road runs from here to Edirne. Yol buradan Edirne´ye kadar uzanıyor. 4. akmak, dökülmek; akıtmak, dökmek: The river runs into the sea. Nehir denize dökülüyor. 5. gidip gelmek, işlemek: This bus runs between Kadıköy and Taksim. Bu otobüs Kadıköy ile Taksim arasında işliyor. 6. (çorap) kaçmak. 7. yarışmak; yarıştırmak: Are the horses running today? Bugün atlar yarışıyor mu? 8. yönetmek, idare etmek: He runs a small engineering firm. Küçük bir mühendislik firmasını yönetiyor. 9. (balık) akın etmek. 10. kaçırmak, ... kaçakçılığı yapmak: run drugs esrar kaçırmak. 11. adaylığını koymak; aday göstermek: She will be running in these elections. Bu seçimlerde adaylığını koyacak. 12. -e yönelmek. 13. (yağ) erimek. 14. (renk) akmak. 15. (makyaj) akmak. 16. (yaradan) irin akmak. 17. tiy. (oyun) (belirli bir süre boyunca) oynanmak: The play only ran for two weeks. Piyes ancak iki hafta boyunca oynandı. 18. bilg. (programı) yürütmek.